11 Ağustos 2009 Salı

PENÇE'Lİ GÜNLER






Pençe evimize geldiğinden beri yüzümde güller açıyor. Tamam eskiden de somurtkan
değildim ama, hayatın karşıma çıkarttıkları yüzünden eskiye nazaran daha az gülmeye
başlamıştım. Bir dostumun sıkıntılı günler yaşamasından dolayı, benim de yüzüm
eskisi gibi gülmüyordu, açıkçası. İşte ben, sadece iyi gün dostu değilim sevgili dostlar.

Pençe doğalı 41 gün oldu. Bizim eve gelişi ise: 20 gün. Geldiğinde minikti. En
azından tek elime sığıyordu. Şimdi iki elimle tutabiliyorum onu. Yakın zamanda
yeni fotoğrafları ve Pençe'nin iç sesleriyle yine huzurlarınızda olacak.

Veterinerin tavsiyesi ile ek gıdalara başladık. Hem bu çok iyi oldu. Değişik
tatlar, onu memnun ediyor. Hazır mamalar yerine ev yemekleriyle besliyoruz. Çünkü
ilerde bizi terk ederse zorluk çekmesin diye. Ya evden kaçarsa, o zaman kim onu
hazır mamayla besleyecek? Sokaklar çok acımasız. Süte devam tabii. Aynı bir
bebek gibi. Anne sütü içemediği için bağışıklık sistemi gelişmemiş. O yüzden
sütten rahatsız olmaması için süte su katarak içiriyoruz.Bizim tembel ve şımarık
oğlumuz Pençe biraz kapris yaptı ve sütü ancak iki gündür tabaktan içmeye
başladı. Daha önce biberondan içiyor ve bir yandan da biberonu pençeleriyle
tutuyordu. Elimi emmeye ise ara ara devam ediyor ama eskisi gibi sık değil.
Annesini özlediğinde ya da anne şefkati aradığında sanırım buna ihtiyaç duyuyor.

Onunla çok iyi anlaşıyoruz. Yeni oyunlar öğretiyorum ve hemen öğreniyor.
''Elini ver” dediğimde patisini veriyor. “Atla” dediğimde atlıyor. İki
ayağının üzerinde kendi duruyor. Koşuyor. Koşmayı tabii ben öğretmedim. İsmini
öğrendi bu arada. Pençe dediğimizde yüzümüze acıklı acıklı ve anlıyormuş gibi
bakıyor. Süt içmek istediğinde ağzını yayarak kısa bir “ mi” diyor. Eh serde annelik
var ya bende. Leb demeden leblebiyi ağzına verdiğim için, kısa sözlü iletişime
geçmiş bulunuyoruz. Onun kısa “mi” demesi “ evet “ anlamına geliyor. Bir de “miyu”
diyor o da tuvaleti geldiğinin habercisi. Aferin oğluma. Sonunda ya o bana miyavcayı
öğretecek ya da ben ona Türkçe’yi. Çünkü geçen gün bana “hı” dedi. “Süt
mü istiyorsun” diye sorduğumda... Ya bana öyle geldi ya da gerçekten de ağzından
kaçtı.

Dişleri kaşındığı için sık sık elimi ağzına götürüyor. Sanırım Pençe” ye bir diş
kaşıyıcı alacağız.Ayaklarımıza dolanıyor ve dişlerini bilemek istiyor. Uykudan
uyanınca, tuvaletini yapınca, yemek yedikten sonra ve uyumaya geçmeden önce mutlaka
kişisel temizliğini yapıyor. Kokan insana rastladım ama kokan bir kediye rastlamadım
henüz.

Yemek yerken bazen hırıltılar çıkırıyor. Evdekilere o zaman ortalıkta
olmamalarını söylüyorum. Çünkü yiyeceği elinden alınacak sanıyor. Bir yandan
yerken, diğer yandan da ilerleyen günler için sanki stok yapacakmış gibi
patileriyle geri kalan yiyecekleri tutuyor. Allah lık bizim bu Pençe.
Evde her gün canlı belgesel yayın var. Pençe sayesinde komedi dünyasını da canlı
canlı izliyoruz. Şaklaban Pençe... Şimdiden bir çok lakabı oldu.
- Obur Pençe,
- Şımarık Pençe,
- Aceleci Pençe,
- Uykucu Pençe,
- Oyuncu Pençe
İlerleyen günlerde bakalım daha ne gibi lakaplar eklenecek kendisine.

Ağabeyim Birol’ un muhabbet kuşları ve akvaryum balıkları var. Geçen gün bize
geldiğinde bana: “Bayramda Pençe’yi bize getirmezsin sanırım.” dedi. Eeee
haklı korkusunda... Kendi hayvanlarının can güvenliği için böyle dedi biliyorum.
Ben de ona şaka yapıyorum ama yaptığım şaka beni bile ürkütüyor. Diyorum ki:“
Sevgili ağabeyim pençe’nin proteine ihtiyacı var. Bunu da senin evdeki canlı
yemlerden sağlamak istiyorum.” Dedim ya şakası bile kötü. Hiç bir canlının
bir başka canlı için yok edilmesine razı gelemem ki ben.
Yine bir gün ağabeyim bize gelirken bir kedi görüyor ve bana aktarışını sizlerle
paylaşmak istiyorum:“Baktım apartmanın girişinde bir sarı kedi. Sanırım sizin
evi arıyordu Bircan. Ona tarif ettim ama gelmedi mi henüz. Hımmm demek ki diğer
sokaktaki arkadaşlarına da haber verip öyle gelecek. Evdeki kontenjanda açık varmış
da.“ Allah”ım ağabeyimi çok seviyorum. Şakacı çocuk.

Bizim ev kamp gibi. Evet kamp olduğu kesin ama Pençe”nin elinde esir olduğumuz
bir kamp. O ne derse o oluyor. Düzen onun için tekrar kuruldu. Ya da onun rahat
etmesi için değiştirildi desem daha doğru olur. Salona tam anlamıyla yerleşti.
Kendi sepeti yetmiyor artık onun cüssesine. Hem o sepeti bir dişliyor ve taşıyor
bir o yana bir bu yana. Bu yer değiştirmelerden sadece sepeti nasibini almış
değil. Aslan olan bir oyuncak vardı evde. Tüm tüylerini kestik. Boğazına
kaçmasın diye. Bir güzel yıkadık sonra da ve Pençe”ye verdik. Geldiğinden beri
onunla oynuyor. İlk zamanlar onu annesi zannetti sanırım, gövdesinin altında
annesinin memesini arar gibi bir şeyler aradı durdu fakat bulamadı. Üstelik
oyuncakta sıcaklık da yoktu. Sanırım bu yüzden, kalp atışlarımı duyarak uyumak
ona huzur veriyordu. Daima benim kollarımda ya da kucağımdaydı. Şimdi biraz
büyüdü ya beyefendi, kendiliğinden gidip yatağına yatıyor. Çamaşır leğeninin
içini onun konforu için bir güzel döşedik. Şimdi canı nerde yatmak isterse gidip
yatıyor. Hem de öyle normal kediler gibi de değil. Biz insanlar gibi uzun
uzadıya, boylu boyunca...

Bazen öyle mest olmuş haline denk geliyoruz ki, ellerini havaya kaldırmış, sırt
üstü yatmış ve yumuk yumuk uyuyor.

Ahhh Pençe iyi ki doğdun. İyi Cemre”ye rast geldin. İyi ki sana kavuştuk.
Dilediğince bizde kalabilirsin. Özgürsün gitmekte ya da kalmakta. Ama ne olur
erkenden gitme. Aldatılmaya razıyım ama terk edilmeye asla. ( Aman Allah”ım bana
bir haller oldu. İnsan ilişkilerinde gidene kal demeyen benim düştüğüm duruma
bakın hele.) )


Bircan Oğankul

01.04.2008

Hiç yorum yok: